📘 قراءة كتاب İslam İtikadında İsim ve Sıfat أونلاين
Takriz
Muhakkak ki bütün hamdler Allah'a mahsustur. Binaenaleyh O'na hamd eder O'ndan
yardım ister ve mağfiret taleb ederiz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin
kötülüklerinden de O'na sığınırız.
Allah kime hidayet ederse onu hiçbir kimse sapıttıramaz. Kimide sapıttırırsa onada
kimse hidayet veremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve eşsiz olarak
birdir. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve Resûlü'dür.
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öylece korkun ve
müslümanlar olarak ölmeye çalışın." (1)
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini vücûda getiren, ikisinden
birçok erkeklerle kadınlar üreten Râbbinizden korkun ve günah yapmaktan sakının ve
yine kendisine hürmet göstererek birbirinizden, dileklerde bulunduğunuz Allah'tan
korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Şüphesiz ki Allah üzerinize gözcü
bulunuyor." (2)
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi
düzeltip size muvaffakiyet versin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve
Resûlüne itaat ederse, O gerçekten büyük bir kâra kavuşmuştur." (3)
Muhakkak ki sözlerin en hayırlısı Allah (c.c.)'nin kitabıdır. Yolların en hayırlısı da
Muhammed (s.a.v.)'in yoludur. İşlerin en kötüsü (dinde) sonradan icâd edilenidir. Ve
her sonradan icâd edilen şey de Bid'attır. Ve her Bid'at da sapıklıktır ve her sapıklıkta
cehennemdedir. (4)
5
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA
Yazarın Önsözü
Peygamberlerine vahyettiğiyle yerde ve gökte kudretinin büyüklüğü ve sanatının
harikalığını yerleştirmesiyle kendisini kullarına tanıtan Allah'a hamdolsun. Kitabında
kendi zatını vasfederek şöyle dedi: "[Ey Muhammed! O müşriklere] de ki: "o
Allah birdir." Allah Sameddir [hiç bir şeye muhtac değil ve her şey O'na
muhtacdır]. Doğurmamıştır; doğmamıştır. Hiç kimse [ve hiç bir şey] O'na denk
değildir." (5) Kısa olmasına rağmen bu sûrenin okuma sevabını Kur'ân'ın üçte birinin
okuma sevâbına muâdil (denk) kıldı. (6) Ve Zâtını medhederek şöyle buyurdu:
"Allah'ı gerektiği gibi takdir edemediler, kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle
O'nun kabzasında, gökler de elinde dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk
koştukları şeylerden münezzeh ve çok yücedir." (7)
Salât ve selâm, hidâyet ve rahmet, peygamberinin üzerine olsun. Öyle ki O Rabbini en
kâmil ve en güzel vasıfla nitelendirerek dedi ki: "Muhakkak ki Allah kıyâmet günü
gökleri sağ elinde tutarak arzı kabzeder, sonra şöyle seslenir, " Melik, Benim" (8)
Yine dedi ki: "Allah'ın sağ eli doludur, gece ve gündüzün deveranıyla hiç bir
infak onu eksiltemez, gökler ve yer küresini yarattığından beri neler infak
ettiğini gördünüz mü? Öyle ki elinde olan daha eksilmedi. Arş'ı suyun
üstündeydi. Diğer elinde de terazi onu indirir ve yükseltir." (9) Ve şöyle demişti:
"Sizi öyle bir doğru yol üzerine bıraktım ki, gecesi de gündüzü gibidir. Benden
sonra, ancak helâk olan kişi o yoldan yan çizebilir." (10)
Dinlemiş olduğum bir teyb kasetinde konuşan hatibin, isim ve sıfat tevhidinin, bu
ümmetin selef-i sâlihin devrinde bilinmediğini ve bu nev'i bir tevhide ihtimam
gösterilmesinin doğru olmadığını, bilinmemesiyle kişiye inancında herhangi bir zarar
vermediğini, ikinci derecedeki meselelerden olduğunu söylerken işittim.
Halbuki; bu söz, din-i mûbîni, kökünden yıkmaktadır. Çünkü akîdenin (itikadî
meselenin) ihmali veya ikinci plana bırakılması, dinin temel esaslarının yıkılışı
demektir. Zira böyle bir durum daha sonra tevhidle şirki, yaratanla yaratılanı, imân
ehliyle küfür ehlini ayıramayacak kadar câhil nesiller yetiştirir. Binaenaleyh Allah'ın,
ilim ehlinden aldığı ahdi, ilmi gizlememe ahdi, kendisi de kitâbında, "İndirdiğimiz
apaçık hükümleri ve doğru yolu, insanlara biz kitabta beyan ettikten sonra onu,
gizleyenler varya, şüphesiz Allah onlara lânet eder ve bütün lânet edebilenler de
onlara lânet okur." (11) buyurduğu gibi, tebliğ etme emanetini yerine getirmek,
ümmete nasihat etmekle bu batıl sözü reddetmeyi, onu yok edip hakkı
gerçekleştirmeyi ve dolayısıyla Allah'ın dinini ve İslâm akîdesini müdaafa etmeyi
kendime yerine getirilmesi gereken acil bir vazife bildim.
Muvaffakiyet Allah'dandır.
İsim ve Sıfat Tevhidinden ne Kastediliyor?
İsim ve sıfat tevhidinin bilinmesi dinen zarûridir, dinin temel esâsı ve tevhidin
özüdür. Çünkü Allah'ı güzel isimleriyle ve yüce sıfatlarıyla tanımak, ilimlerin en
şereflisi ve gâyelerin en yücesidir. Ancak bu marifet esası üzerine, sahih bir imanla
hâlis bir tevhid kâim olabilir.
İsim ve sıfat tevhidinden kasıt, Allah'ın zâtı ile alâkalı, kendisinin ve peygamberinin
isbât ettiği sıfatları (nitelikleri) isbât etmek, Zâtı hakkında yine kendisinin ve
peygamberinin reddettiği sıfatları reddetmektir ki bu cüz, tevhidin kısımlarındandır.
Şüphesiz ki bu cüz tevhidin en üstünü, başta geleni ve en ehemmiyetli olanıdır. Çünkü
Allah hakkında ancak sağlam ve sahih bir ilim esası üzerine doğru bir imana sahip
olunabilir. Yoksa ilimsiz bir iman düşünülemez ve olamaz da. Allah'ın sıfatları
hakkındaki bilgi imanın temelidir. Şüphesiz ki isim ve sıfat tevhidi, Ulûhiyet ve
Rubûbiyet tevhidinden de daha şümullü ve daha umûmî olmaktadır.
Binâenaleyh Allah'ın hâk bir ilâh olduğunu, ibâdetin ondan başkasına caiz olmadığı
ve bu esasla yönelmenin sadece Sübhanehu ve Teâlâ'ya yapıldığını bilmek; O'nun
isim ve sıfatları ilminden bir daldır. Aynı şekilde O'nun Rab olduğuna, herşeyi yaratıp
yoktan var ettiğine, varlıklara şekil verdiğine imân etmek, isim ve sıfat tevhidinden
bir cüzdür. Bunun içindir ki neler Rubûbiyet tevhidiyle isimlendirildiyse, hemen isim
ve sıfat tevhidinin bir cüz'ü sayılmıştır. Bu da isim ve sıfat tevhidinin Rubûbiyet ve
Ulûhiyet tevhidinden daha umûmi ve şümûllü olduğunu göstermektedir.
Bu tabirlerin hiçbirisi ne Kur'ân'da ne de Sünnet'te gelmiş değildir. Zaten Peygamber
(s.a.v.) bu şekilde bir kısımlandırma yaparak dini öğretme, mesela onlara bir dersde
tefsir, diğerinde hadis ve bir başka dersde de siyer ver. Bu taksimat ve ıstılâhlar, ilim
öğrenmede kolaylık olsun diye sonradan ortaya konuldu. İşte bizim isim ve sıfat
tevhidi, Rubûbiyet ve Ulûhiyet tevhidi diye söz ettiğimiz kısımlarda da durum
böyledir. Ancak bir ilmin bölümleridir. O da Allah'la ilgili imânın teferruatıdır. Çünkü
Allah'a imân meselesi, ilimden bir sürü bölümleri içine alır. Bunun içindir ki âlimler
bu ıstılâhlara ihtiyaç duydular. Böylelikle isim ve sıfat tevhidi, Rubûbiyet tevhidi,
Ulûhiyet tevhidi diye isimlendirmiş oldular.
İyi bilinmelidir ki bu tabirler, bid'at çıkarma babından değildir. Ancak söylemek
istenileni izâh, ilimleri kısımlandırma ve kasdolunan manayı zihne yaklaştırma
yönünden şer'i maslahatlardır.
İsim ve sıfat tevhidinin, tevhidin diğer kısımlarından daha şümullü ve daha umûmî
olduğunu önceden arzetmiştik. Bu tür tevhidde, Allah'ın kendi Zâtını ve
Peygamberinin (s.a.v.) O'nu vasfettiği sıfatlara iman etme, yine aynı şekilde Allah
Sübhânehû ve Teâlâ'nın kendi Zatını ve Rasûlünün de (s.a.v.) O'nu isimlendirdiği
şeylerle isimlendirme de imandandır. İşte bu da müslümanlar arasında, Allah'ın bir
sıfatını diğer bir sıfatından ayırıp akıllarına uyanı alıp ta uymayanı reddedenler ortaya
çıkınca buna karşılık Selef âlimleri adı geçen tevhide de bu ismi takmışlardır.
Zındıkların çoğunun ve peşlerinden giden Cehmiye, Mutezile, Eş'ariye, Maturidiye ve
diğerlerinin reddettikleri sıfatlar; gazap, rıza, ferah, dahk (gülme), hubb (sevme),
buğz, makt (kerih görme), uluv (yücelik sıfatı) ve arş'a istivâ etme, nüzûl (dünya
semasına inme) yine aynen yed (el sıfatı), kadem (ayak), sâk (baldır), vech (yüz) gibi
sıfatlardır. Dediler ki bütün bu sıfatları Allah hakkında isbât etmek, O'nu
cisimlendirmeyi ve yaratıklara benzetmeyi gerektirir. Halbuki durum, Kur'ân ve
Sünnet'te kesin naslarla bu sıfatların Allah hakkında sâbit olduğunu göstermektedir.
Bu nasları serd etme yeri burası değildir. Burada sadece Selef âlimlerinin, tevhidin bir
çeşidi olarak saydıkları ve öğrenip imân edilmesi vâcib olan bu tevhidi, "isim ve sıfât
tevhidi" diye terimlendirilmesinin sebebini beyân etmek istedik.
Allah hakkında Sabit Olan Sıfatlarından Birisini Reddetmek Küfürdür:
Hangi sıfat olursa olsun, Subhânehu ve Teâlâ'nın zatı hakkında sabit olan herhangi bir
sıfatını inkâr edeni selef âlimleri tekfir etmişlerdir. Sıt'ın emiri Halid İbni Abdullah
Elkasrî gibi; Ca'd İbni Dirhem, yüce Allah'ın sevme ve dost edinme sıfatını inkâr
ettiği vakit bir kurban bayramı günü insanlara hitaben, "Ey insanlar! Kurbanlarınızı
kesiniz Allah kabul etsin, ben ise Ca'd İbni Dirhem'i kurban edeceğim. Çünkü o,
Allah'ın, İbrahim (a.s.)'ı dost edinmediğini iddia etti" (12) diyerek halkın gözleri
önünde onu öldürmüştür.
Aynen, İmâm Ahmed İbni Hanbel de (r.a.) Cehm İbni Safvan'ın ve ona tâbi
olanlardan, Allah Tebâreke ve Teâlâ'nın ulûv yücelik sıfatını inkâr edenlerin küfrüne
fetvâ vermiştir. (13) Meşhur "Cehmiye ve Zındıklara Reddiye" kitabını te'lif ederek
Yücelik sıfatını nefyedenleri zındık olarak nitelendirmiştir.
İmam Ebu Hanife (r.a.) ise Allah Azze ve Celle'nin herhangi bir sıfatını inkâr edenlere
karşı, bu imamların içinde en şiddetli olanlarından biriydi. "Akidetu't-Tahaviyye"
kitâbını şerh eden, Ali İbni Ebu'l-İzze el-Hanefi diyor ki; Ebu'l-Mûti el-Belhi'ye
kadar varan bir senedle "el-Fâruk"un kitabında Şeyhu'l-İslâm Ebu İsmail el-Ensarî
şöyle rivâyet etti: Ebu'l-Mûti el-Belhî, Ebu Hanife'ye (r.a.) "Rabbim gökte mi yoksa
yerde midir bilmiyorum" diyen bir kimse hakkında soru sordu? Dedi ki; "Kâfir
olmuştur. Çünkü Allah kitabında "Rahmân Arş'a istiva etti" (14) demekte.
Dedim ki; "Arş'da olduğunu söylüyor, lâkin Arş'ı gökte mi yoksa yerde midir
bilmiyorum derse ne olur? Dedi ki; Yine kafir olmuştur. Çünkü Arşı yedi kat
semanın üstündedir, binaenaleyh her kim Allah'ın semâda olduğunu inkâr
etmiştir. Kim ki O'nun semâda olduğunu inkâr ederse kafir olur." (15) Şüphesiz
ki Allah Tebâreke ve Teâlâ'nın el sıfatını inkâr eden de kâfirdir. Çünkü Allah'u Teâlâ
birçok âyet-i kerîmelerde bunu kendi Zâtına izâfe ederek sâbit kıldı. "Allah'ı
gerektiği gibi takdir edemediler, kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun
kabzasında, gökler de elinde dürülmüş olacaktır. Allah, onların şirk koştukları
şeylerden münezzeh ve çok yücedir." (16) âyetinde buyurduğu gibi. Ve "Ey İblis,
iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Kibirlenmek mi
istedin yoksa, yücelik taslayanlardan mı oldun" (17) âyetinde de İblis'e hitab ettiği
gibi. Diğer birçok âyetlerde de aynen böyledir.
Buhari ve Müslim'de Abdullah İbni Mes'ud'un rivâyet ettiği hadiste de böyledir;
"Yahûdi hahamlarından bir âlim Rasûlullah (s.a.v.)'e gelerek, Yâ Muhammed!
Biz Tevrat'ta, Allah'ın gökleri bir parmağında, su ve yeri bir parmağında,
ağaçları bir parmağında ve diğer yaratıkları da bir parmağında tutarak "Melik
benim" dediğini görüyoruz" dedi. Allah Rasûlü (s.a.v.) hahamın sözünü tasdik
ederek güldü, öyle ki mübârek azı dişleri göründü. Sonra da "Allah'ı gereği gibi
takdir edemediler" (18) âyet'ini sonuna kadar okudu. İslâmî eserlerde, Buhari,
Müslim, Sünen ve Müsned kitaplarında sayılmayacak kadar çok Hadis, Allah
Subhânehu ve Teâlâ'nın "el" sıfatını isbat etmektedir. Şüphesiz ki onun bu sıfatını
bilmeyen câhildir, bilerek inkâr eden de kafirdir. Tahrifsiz olarak yaratıkların
sıfatlarına benzetmeden Allah'ın sıfatlarına iman etmek vaciptir. Meşhûr sözünde
İmam-ı Mâlik (r.a.)'ın dediği gibi; bir adam kendisine soru sorarak dedi ki: "Rahman
Arş'a istiva etti" (19) âyetindeki istivânın keyfiyeti nedir? O da "İstiva (dilde)
malûmdur, keyfiyeti ise meçhûldür, buna iman etmek vaciptir, ondan soru
sormak da bid'at'tır" cevabını verdi. Ondan soru sormaktan kasıt; sadece Allah
Subhânehu ve Teâlâ'nın bildiği keyfiyyettir. İstivâ sıfatına gelince Allah'u Azze ve
Celle Kur'ân'ın yedi yerinde zikrederek kendisini bununla medh etmektedir. Bunu
bilip isbat etmek vâciptir. İnkârı ise küfürdür. Lâkin istivâ'nın keyfiyyetini Allah'tan
başka kimse bilemez. İşte el sıfatının keyfiyetini de kendisinden başka kimse bilemez.
Yüce ve Celil olan Zâtı hakkında, "Hiç bir ilimle O'nu ihâta edip kavrayamazlar."
(20) âyet'inde de buyurulduğu gibidir. Kendisini vasfettiği sıfatlara iman etme ise her
müslümanın üzerine farz'dır.
Kur'ân-ı Kerîm'in Tümü Allah'ın Sıfatlarını Beyândır:
Teyb kasetindeki ders sâhibinin, "Kur'ân Allah'ın sıfatlarını az miktarda arz
ediyor" sözü ise büyük bir cehâlettir. Çünkü Kur'ân'ın tümü Aziz ve Celil olan
Allah'ın sıfatlarını beyandır. O, ya Allah'ın Zâtından ve sıfatlarından, ya da
Peygamber ve mü'min dostlarına muâmelesinden haber verir. Bu ise Allah'ın fiillerini,
ikramını ve ihsanını beyândır. Veya düşmanlarına yaptığını haber etmedir ki, bu da
sıfatlarındadır. Böylelikle Kur'ân; Besmele'nin başından Nâs Sûresi'nin sonuna kadar,
bütünüyle Allah'ı Subhânehu ve Teâlâ'nın sıfatlarını beyândır.
Îtikâdî Esaslarda [asıl olan] Konuşmak, Fer'i Meselelerde Konuşmaktan Daha
Tehlikelidir:
Az önceki işâret edilen söz sahibi, madem fer'i meselelerde fetvâ vermekten veya
ictihat etmekten çekiniyor, bir müçtehide tâbi olmayı veya herhangi bir âlimi taklid
etmeyi kendisine zarûri görüyor. Aynen bunu, itikâdi ve imanî meselelerde de tatbik
etseydi kendisi için daha hayırlı olurdu. Çünkü dinin itikâdî ve imanî meselelerin de
gelişi güzel söz etme daha tehlikelidir. Binaenåleyh imân ve küfür onun üzerine binâ
edilir.
"İsim ve sıfat tevhidi önemli değildir, ilk üç asır'da Selef-i Salihin'den kimse bundan
söz etmemiştir" diyen şahsın delili nedir? Taklîd etmiş olduğu müçtehid imâm ve
âlimlerden bunu kim söylemiş? Ne kadar acâibtir ki fıkhî meselelerde dini için ancak
falan gibi bir âlim'e razı oluyor da, lâkin itikâdî meselelerde insanların babalarından
sormalarını istiyor! Ve diyor ki; "Sorun babalarınıza Allah'ın eli olduğuna iman
ediyorlar mı, etmiyorlar mı? Subhanellah! Ne zaman câhil anne ve babalar akâîd ve
dini esaslarda hüküm mercii (yani kaynak) oldular?
İslâm Dini Garip Başlamış Ve Yeniden Garip Olacak:
Dinin garipliğindendir ki her gelen O'nun hakkında konuşuyor ve her cahili de fetvâ
veriyor. O'nun esaslarını ve furû'at'ını yıkan ve aleyhinde söz edenin makamı
yükseliyor. Böylece dinin özü bırakılarak garip kalmaktadır. Yardım talep edilen
yalnız Allah'dır, güç ve kuvvette O'nundur.
Bu kitap, dört bölümden meydana gelmektedir. Bunlar:
Birincisi: İsim ve sıfat tevhidinden ne kastedilmektedir?
İkincisi: Fâsid bir te’vile veya zannî bir ictihada uymak dalâlet esaslarındandır.
Üçüncüsü: Allah’ın sıfatlarına îmân etmenin mü’minin kalbinde bıraktığı tesir.
Dördüncüsü:Îmân unsurlarını oturtmada Kur’an’ın metodu.
حجم الكتاب عند التحميل : 257.3 كيلوبايت .
نوع الكتاب : pdf.
عداد القراءة:
اذا اعجبك الكتاب فضلاً اضغط على أعجبني و يمكنك تحميله من هنا:
شكرًا لمساهمتكم
شكراً لمساهمتكم معنا في الإرتقاء بمستوى المكتبة ، يمكنكم االتبليغ عن اخطاء او سوء اختيار للكتب وتصنيفها ومحتواها ، أو كتاب يُمنع نشره ، او محمي بحقوق طبع ونشر ، فضلاً قم بالتبليغ عن الكتاب المُخالف:
قبل تحميل الكتاب ..
يجب ان يتوفر لديكم برنامج تشغيل وقراءة ملفات pdf
يمكن تحميلة من هنا 'http://get.adobe.com/reader/'