📘 قراءة كتاب Muhammed b Abdulvahhab أونلاين
Bismillahirrahmanirrahîm.
Alemlerin rabbi Allah’a hamd olsun. Allah Teâlâ kulu ve rasûlü, aynı zamanda mahlukatının
en hayırlısı olan efendimiz ve önderimiz Muhammed b. Abdillah’a, âline, ashabına ve onu
sevenlere salât-u selâm etsin.
Sevgili kardeşler! Kıymetli gençler! Düşünceleri aydınlatmak, hakikatları izah etmek, Allah
ve kulları için nasihatta bulunmak, konferans konusu olan zatla ilgili hakikatları söylemek
hususunda üzerime düşen görevin bir kısmını ifa etmek için bu kısa konuşmayı sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Konuşmamızın başlığı; Üstad Imam Muhammed b. Abdilvehhâb, Daveti
ve Yaşantısıdır.
Söz ıslah edicilerden, davetçilerden ve müceddidlerden, onların güzel hal ve hasletlerinden,
kıymetli çabalarını hatırlatmaktan, ihlaslarından, davet ve ıslah çalışmalarında samimi
olduklarını açıklamaktan açılınca; ve söz, temiz ruhların iştiyak duyduğu, kalplerin mutlu
olduğu, insanların düzelmesini ve hak yola daveti arzulayan herkesin yâdlarını duyunca
sevindiği, din için son derece gayret gösteren ıslah edicilerden, onların ahlaklarından,
davranışlarından ve yaşamlarından açılınca; sizlere büyük bir şahsiyetten, büyük bir
ıslahatçıdan, son derece gayretli bir davetçiden bahsetmek istedim. Evet bu kimse, hicrî XII.
asırda Arap yarımadasında Islamın müceddidi olan büyük insan Imam Muhammed b.
Abdilvehhâb b. Suleyman b. Ali et-Temîmî el-Hanbelî en-Necdî’dir. Gerek Arap
yarımadasında ve gerekse diğer bölgelerdeki insanlar, özellikle de alimler, liderler ve önde
gelenler onu bilirler. Pekçok kimse onunla ilgili gerek kısa ve gerekse geniş çaplı makaleler
ve müstakil çalışmalar hazırlamışlardır. Müsteşriklerin bile onunla ilgili pekçok çalışması
vardır. Bazı yazarlar da islah edicilere ve tarihe dair çalışmaları içinde ondan bahsetmişlerdir.
Bu yazarlardan insaf sahibi olanlar onu büyük bir ıslahatçı, Islam müceddidi, rabbinin nuru ve
hidayeti üzere bulunan ve sayması zor olacak daha birçok evsafta zikrederler. Bunlardan birisi
de Ebûbekr Huseyn b. Ğannâm el-Ihsâî’dir. Üstadla ilgili çok güzel bir çalışma hazırlamış,
davetini, yaşamını ve gazvelerini anlatmıştır. Bu bağlamda başka pekçok çalışma daha
yapmış, Ibn Abdilvehhâb’ın mektupları ve Kur’an ayetlerinden istinbat ettiği hükümlerle ilgili
müstakil çalışmalar hazırlamıştır.
Onunla ilgili yazanlardan birisi de Osman b. Bişr’dir. Bu zat Unvânu’l-Mecd adlı eserinde
üstaddan, davetinden, yaşamından, hayat öyküsünden, gazvelerinden ve cihadından
bahsetmiştir. Bunların dışında Arap yarımadası haricinde de onunla ilgili yazanlar vardır.
Doktor Ahmed Emîn bunlardan birisidir. Zuemâu’l-Islâm adlı eserinde, imamdan insaf
ölçüleri içinde bahsetmiştir. Bir diğeri de Mes’ûd en-Nedvî’dir. Onunla ilgili yazısında
“mazlum ıslah edici” nitelemesinde bulunmuş ve yaşamını güzel bir şekilde vermiştir. Üstad
Emîr Muhammed b. Ismail es-San’ânî gibi daha başkaları da bu konuda yazmışlardır.
Kendileri Ibn Abdilvehhâb’ın zamanında yaşamışlardı ve onun daveti üzere idiler. Üstadın
daveti kendisine ulaşınca sevinip Allah’a hamd etmişlerdi. Neylu’l-Evtâr sahibi Allame
Muhammed b. Ali eş-Şevkânî de onunla ilgili büyük bir mersiye yazmıştır. Zikri geçenlerin
dışında okuyan kesimin ve alimlerin bildiği pekçok kimse onunla ilgili yazmışlardır.
Pekçok çalışmaya rağmen; durumunun, yaşamının, davetinin insanların çoğuna muğlak
kalmasından dolayı, onu anlatmaya, güzel bir yol, doğru bir davet ve hak bir cihad üzre
bulunduğuna katkı sağlamak istedim. Keza, onunla ilgili sahip olduğum bilgilere dayanarak
durumunu birazcık açmayı murad ettim. Ki böylece, onunla ilgili karışık bilgilere ve bir takım
şüphelere sahip olan kimseler, bu zat ve davetiyle ilgili gerçekleri görsünler.
Meşhur olan bilgiye göre, Muhammed b. Abdilvehhâb hicrî 1115 (m. 1703) yılında doğdu.
1111 (m. 1699) yılında doğduğu da söylenir. Maruf olan ilk tarihtir. Uyeyne beldesinde
babasından okudu. Burası aynı zamanda doğduğu yer olup Necd bölgesinde Yemâme’de bir
beldedir. Riyad’ın kuzeybatısına düşer. Riyad’la arasında takriben 70 km.lik bir mesafe
vardır. Başka bir ifadeyle Riyad’ın batısından bu kadarlık bir mesafededir. Ibn Abdilvehhâb
burada doğdu ve güzel bir şekilde yetişti. Babası Üstad Abdulvehhâb b. Suleyman’ın
gözetiminde küçük yaşta Kur’an’ı okudu, öğrenime ve fıkha yöneldi. Uyeyne kadısı olan
babası büyük bir fakih, kıymetli bir alimdi.
Bülûğa erdikten sonra haccetti. Haccın akabinde Mekke’de kalmaya karar verdi ve Harem-i
Şerîf’teki bazı hocalardan ilim tahsil etti. Ardından Medine’ye gitti. Oranın alimleriyle
biraraya geldi. Burada da bir müddet ikamet etti ve meşhur büyük iki alimden istifade etti.
Bunlardan ilki, Abdullah b. Ibrahim b. Seyf en-Necdî’dir. Aslen Mecmaa’lıdır ve el-Azbu’l-
Fâid fî Ilmi’l-Ferâid kitabının yazarı Ibrahim b. Abdillah’ın babasıdır. Ikincisi ise,
Muhammed Hayâtu’s-Sindî’dir. Bunlar üstadın Medine’de ders aldığı meşhur hocalarından
sadece ikisidir. Muhtemelen bu ikisi dışında bizim bilmediğimiz hocalardan da dersler
almıştır.
Üstad ilim talebi için daha sonra Irak tarafına yönelip Basra’ya geldi. Buradaki alimlerle
birlikte oldu. Onlardan oldukça istifade etti. Allah’ı tevhîde davete de burada başladı ve
insanları sünnete çağırdı. Müslümanlara gerekli olanın, dinlerini doğrudan Kur’an ve
sünnetten öğrenmeleri olduğunu söyledi. Bu hususta oradaki alimlerle münakaşa, müzakere
ve münazaralarda bulundu. Buradaki hocalarından Muhammed el-Mecmûî meşhurdur.
Basra’daki bazı kötü niyetli alimler ona karşı ayaklanınca, kendisi ve mezkur hocası bir takım
eziyetlere maruz kaldılar. Bu nedenle Basra’dan ayrıldı, niyeti Şam bölgesine gitmekti. Ancak
yeterli maddi imkanı olmadığından bunu gerçekleştiremedi. Basra’dan çıkıp Zubeyr’e, oradan
da Ihsâ’ya geçti. Burada alimlerle birlikte oldu ve kelâma dair bazı meselelerde
müzakerelerde bulundu. Ardından Hureymilâ beldesine yöneldi. (Allah bilir ya, bu
yolculuğunun XII. asrın kırklı yıllarında olması gerekir. Zira Uyeyne’de kadı olan babası,
emîrle arasında husumet olunca 1139 yılında Hureymilâ’ya taşınmıştı. Babasının 1139
(m.1726) yılında buraya göç etmesinden sonra Üstad Muhammed de babasının yanına
gelmişti. Bu durumda Hureymilâ’ya gelişi 1140 (m. 1727) veya daha sonraki bir tarihtir.)
Buraya yerleşip babası 1153 (m. 1740) yılında vefat edene kadar ilim, tedrîsât ve davetle
meşgul olmayı sürdürdü. Bu arada Hureymilâ’lı bazı kimseler onu rahatsız ettiler, bazı sefil
kimseler öldürmek bile istediler. Nitekim birkaç kişinin saldırmak için bir duvarda tuzak
kurdukları, birilerinin bunu fark etmeleri üzerine kaçtıkları söylenir. Bu sefil kimselerin ona
buğzetmelerinin sebebi, emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-munker’de bulunması; emirleri,
insanları soyan, onlara eziyet eden ve mallarını yağmalayanları cezalandırmaya teşvik
etmesiydi. el-Abîd denilen kimseler de bu sefiller gürûhundandı. Bunlar üstadın karşılarında
olduğunu, yaptıklarına razı olmadığını, emirleri onları cezalandırmaya ve şerlerine engel
olmaya teşvik ettiğini fark edince ona buğz ettiler ve öldürmek istediler.
Ardından Uyeyne’ye döndü. O vakit oranın emiri Osman b. Muhammed b. Muammer idi.
Uyeyne’ye varınca yanına gitti, emîr onu güzel karşıladı. Ona “kalk, insanları Allah’a davet
et, biz seninle beraberiz, yardımcıyız” dedi; davetini benimseyip sevgi ve muvafakat gösterdi.
Üstad da öğretmeye, irşada, Allah’a, hayra, kadın erkek herkesi birbirlerini Allah için
sevmeye davete başladı. Uyeyne’de şöhret bulup ünü etrafa yayıldı ve civar beldelerden
insanlar gelmeye başladılar. Üstad birgün emîre dedi ki: “Bize müsaade et te Zeyd b. el-
Hattâb’ın (r.a.) mezarı üzerindeki türbeyi yıkalım. Çünkü bu doğru yapılmış bir şey değildir.
Hem Allah Teâlâ bu işe razı değildir. Rasûlüllah dakabirlere kubbe (türbe) yapılmasını,
üzerlerinin mescid edinilmesini yasaklamıştır. Oysa bu türbe insanları saptırmakta ve
akîdeleri değiştirmekte, halk şirke düşmektedir. Bu yüzden yıkılması gerekir.” Emîr Osman
ona “yıkmaya bir mani yoktur” karşılığını verdi.
Üstad “Cebîlelilerin (Cebîle kabrin yakınındaki köyün ismidir) yıktırmamak için
ayaklanmalarından korkarım” deyince, Emîr Osman yaklaşık 600 kişilik ordu ve üstadla
birlikte türbeyi yıkmak için yola çıktı. Türbeye yaklaştıklarında geldiklerini duyan Cebîleliler
türbeyi savunmak için karşılarına çıktılar. Ancak Emîr Osman ve ordusunu görünce, geri
çekilip vaz geçtiler. Üstad türbenin yıkılıp kaldırılmasına bizzat katıldı.
Üstad’ın kıyamından önce, şimdi bir nebze Necd’in durumu, kıyamının ve davetinin
sebeplerinden bahsedelim:
Üstadın davetinden önce Necd ahalisi bir müminin razı olmayacağı haldeydi. Şirkin en
büyüğü Necd’de ortaya çıkmış ve yayılmıştı. Öyle ki, Allah’ın dışında türbelere, ağaçlara,
taşlara, mağaralara, veli olduğunu iddia eden bunaklara, keza veli olduğunu iddia eden akılsız
mecnun ve meczuplara ibadet ediliyordu. Sihirbaz ve kahinler ile onlara birşeyler sorup
verdikleri cevaplara inanmak Necd’de yaygınlaşmıştı. Bunlara karşı çıkan kimse sayısı ise
son derece azdı. Insanları dünya ve onun cazibeleri kaplamıştı. Allah adına çabalayan ve
O’nun dinine yardım edenler çok azdı. Durum Mekke ve Medine’de de aynıydı. Şirk, kabirler
üzerine türbe yapmak, velilere dua edip onlardan yardım dilemek Yemen’de de
yaygınlaşmıştı.
Allah dışında kendisine dua edilen, Allah yanında kendisinden yardım dilenen, kabir, mağara,
ağaç, meczup-mecnun kişiler kabilinden şeyler Yemen’de çoktu, Necd beldelerinde ise
sayılamayacak kadardı. Bunların yanında, Necd’deki yaygın adetlerden birisi de, cinlere dua
edip yardımlarını dilemek, şerlerinden korunmak için adlarına kurban kesmek ve etini evin
kuytu köşelerine koymaktı. Üstad bu şirkin halk arasında yaygınlaştığını ve bununla mücadele
eden, halkı Allah’a davet etmeye çabalayan birinin olmadığını görünce, ciddiyetle işe sarıldı
ve davetin sıkıntılarını yüklendi. Anladı ki cihad gerek, sabır gerek, eziyetlere katlanmak
gerek. Böylece Uyeyne’de bulunduğu süre içinde eğitime, insanları hakka yöneltmeye ve
irşada eğildi. Allah’ın dinine yardım etmeleri, şirk ve hurafelere karşı beraber çalışmaları için
alimlerle mektuplaşmaya ve onlarla müzakerelerde bulunmaya gayret etti. Davetine Necd,
Mekke, Medine, Yemen ve diğer bölgelerdeki pekçok alim müspet cevap verdi, ona
katıldıklarını yazdılar. Bazıları da karşı çıktılar, davetini ayıpladılar, kınayıp yüz çevirdiler.
Kabul etmeyenler şu iki durumdan birinde bulunuyordu:
Cahildiler; hurafeci, Allah’ın dinini ve tevhîdi bilmeyen kimselerdi. Bunların bilgileri
babalarının ve dedelerinin içinde bulunduğu cehalet, dalâlet, şirk, bidat ve hurafelerdi. Allah
Teâlâ böylesi insanlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Biz atalarımızı bir din üzere bulduk,
biz de onların izindeyiz.” (ez-Zuhruf/43, 23).
Diğer grup ise, ilim adamı olarak kabul edilenlerdi. Bunlar, halk “ne sebeple bizleri şimdiye
kadar bundan men etmediniz? Niçin Ibn Abdilvehhâb geldi de doğru yolu buldu, sizler alim
olmanıza rağmen bu batılı reddetmediniz?” demesin diye inat ve hasedle davetine cephe
aldılar. Onu kıskandılar, halktan da utandılar. Dünyayı ahirete tercihte yahudilere uyarak
faniyi ukbaya yeğlediler ve hakka karşı inat gösterdiler.
Muhammed b. Abdulvahhab: değerli âlim Abdulaziz b. Baz’ın Allah ona rahmet etsin hicrî 1385 yılında, Medinei Münevvere İslâm Üniversitesi rektör yardımcısı iken verdiği konferanstır. Merhum, bu konferansta Muhammed b. Abdulvahhab’ın kısa hayatını ve onun dâvetini açıklamıştır.
حجم الكتاب عند التحميل : 216.3 كيلوبايت .
نوع الكتاب : pdf.
عداد القراءة:
اذا اعجبك الكتاب فضلاً اضغط على أعجبني و يمكنك تحميله من هنا:
شكرًا لمساهمتكم
شكراً لمساهمتكم معنا في الإرتقاء بمستوى المكتبة ، يمكنكم االتبليغ عن اخطاء او سوء اختيار للكتب وتصنيفها ومحتواها ، أو كتاب يُمنع نشره ، او محمي بحقوق طبع ونشر ، فضلاً قم بالتبليغ عن الكتاب المُخالف:
قبل تحميل الكتاب ..
يجب ان يتوفر لديكم برنامج تشغيل وقراءة ملفات pdf
يمكن تحميلة من هنا 'http://get.adobe.com/reader/'